Ay Işığında Uyuyan Prenses

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda, yüksek dağların ardında, yemyeşil ormanların içinden akan berrak bir nehrin kıyısında, Gümüş Krallığı adında bir krallık varmış. Bu krallık, adını gökyüzünde parlayan gümüş gibi ışıltılı ay ışığından alırmış. Gümüş Krallığı, iyiliksever ve adil Kral Arslan ile Kraliçe Lale tarafından yönetilirmiş.

Kral ve Kraliçe’nin dünya tatlısı bir kızları varmış: Prenses Ayşıl. Prenses Ayşıl, güzelliği ve zarafetiyle tüm krallıkta tanınırmış. Ancak Ayşıl’ın bir sırrı varmış. Prenses, sadece ay ışığında uyuyabilirmiş. Gündüzleri gözlerini kapatıp uyumaya çalıştığında, bir türlü uyku tutmazmış. Ancak gece olunca, ay gökyüzünde parladığında, Prenses Ayşıl derin bir uykuya dalarmış.

Kral Arslan ve Kraliçe Lale, Prenses Ayşıl’ın bu durumuna çok üzülürler, fakat bir çözüm bulamazlarmış. Krallıktaki tüm hekimler, büyücüler ve bilge kişiler Ayşıl’ın bu durumuna bir çare bulmak için saraya gelmişler ama kimse başarılı olamamış. Ayşıl her gece ay ışığında huzurla uyurken, gündüzleri yorgun ve bitkin olurmuş.

Bir gün, krallığın uzak köşelerinde yaşayan yaşlı bir bilge, Ayşıl’ın hikayesini duymuş. Bu bilge, dünyanın en eski masallarını ve efsanelerini bilen, çok bilge bir adammış. Yaşlı bilge, hemen saraya gitmeye karar vermiş. Yorgun adımlarla sarayın kapısına geldiğinde, muhafızlar onu içeri almış ve Kral Arslan’a haber vermişler.

Yaşlı bilge, kralın huzuruna çıktığında, “Majesteleri,” demiş, “Prenses Ayşıl’ın uyuyabilmesi için bir çözümüm var. Ancak bu çözüm, büyük bir cesaret ve fedakarlık gerektirir.”

Kral Arslan ve Kraliçe Lale, bilgenin söylediklerini büyük bir dikkatle dinlemişler. Yaşlı bilge, “Ayşıl’ın sadece ay ışığında uyuyabilmesinin nedeni, onun ruhunun ay ışığıyla bağlantılı olmasıdır. Bu bağlantıyı kırmak için Ayışığı Perisi’nin yardımına ihtiyacımız var. Ayışığı Perisi, Ayışığı Ormanı’nın derinliklerinde yaşar ve ona ulaşmak oldukça zordur. Ancak eğer birisi oraya gitmeyi başarırsa, Prenses Ayşıl’ın bu durumunu düzeltebilir.”

Kral Arslan ve Kraliçe Lale, kızlarını çok sevdikleri için hemen bu yolculuğa çıkmayı kabul etmişler. Ancak yaşlı bilge, “Bu yolculuğa sadece saf bir kalbe sahip biri çıkmalı. Çünkü Ayışığı Ormanı, sadece masum ve cesur ruhları kabul eder,” demiş.

Bu sözler üzerine, Prenses Ayşıl, “Baba, anne, bu görevi ben üstlenmeliyim. Benim için endişelenmeyin. Ben saf kalbimle Ayışığı Ormanı’na gidip Ayışığı Perisi’ni bulacağım,” demiş. Kral ve Kraliçe, kızlarının bu cesur kararını gözyaşları içinde kabul etmişler.

Ertesi gün, Prenses Ayşıl, yanına birkaç eşyasını alarak yola çıkmış. Yolculuğu boyunca pek çok zorlukla karşılaşmış, ama asla pes etmemiş. Karanlık ormanları geçip, derin vadileri aşmış, nihayetinde Ayışığı Ormanı’na varmış.

Ayışığı Ormanı, adını aldığı gibi büyüleyici bir yerdi. Geceleri ormanın her köşesi, ay ışığıyla aydınlanır ve bu büyülü ışık, ağaçların yapraklarından süzülerek yere düşerdi. Prenses Ayşıl, ormanda ilerlerken, birden bire karşısına bir kaplumbağa çıkmış. Bu kaplumbağa, ona, “Merhaba Prenses Ayşıl. Ben Ayışığı Ormanı’nın koruyucusuyum. Neden buradasın?” diye sormuş.

Ayşıl, kaplumbağaya durumunu anlatmış ve Ayışığı Perisi’ni bulmak istediğini söylemiş. Kaplumbağa, “Sana yardımcı olabilirim, ama önce ormanın üç tehlikeli sınavından geçmen gerekiyor,” demiş.

Prenses Ayşıl, kaplumbağanın rehberliğinde ilk sınavına başlamış. İlk sınav, dev bir örümcek tarafından korunan bir mağarada saklıymış. Prenses, korkusuzca mağaraya girmiş ve örümcekten sakınarak, orada bulunan büyülü kristali almış. İkinci sınavda, bir bulutun üstüne çıkması gerekmiş. Ayışığı Ormanı’ndaki sihirli ağaçlardan biri, dallarını yere eğerek ona yardımcı olmuş ve Prenses Ayşıl, bulutun üstüne çıkmayı başarmış. Üçüncü sınavda ise, bir göletin derinliklerinden parlak bir inci çıkarması gerekmiş. Bu kez, su perileri ona yardım etmiş ve Prenses Ayşıl, inciyi göletin derinliklerinden çıkararak sınavları tamamlamış.

Sonunda, Prenses Ayşıl, Ayışığı Perisi’nin yaşadığı yere ulaşmış. Ayışığı Perisi, gümüşten yapılmış gibi parlayan, zarif ve güzel bir periymiş. Prenses Ayşıl, ona tüm olanları anlatmış ve yardım istemiş. Ayışığı Perisi, “Senin cesaretin ve saf kalbin, bu zorlukların üstesinden gelmeni sağladı. Şimdi sana yardım edeceğim,” demiş.

Ayışığı Perisi, sihirli değneğiyle Prenses Ayşıl’a dokunmuş ve ona, “Artık ay ışığı olmadan da uyuyabileceksin. Ancak, ay ışığını kalbinde taşıyacaksın. Bu ışık, sana her zaman rehberlik edecek ve seni koruyacak,” demiş.

Prenses Ayşıl, Ayışığı Perisi’ne teşekkür ederek, krallığına geri dönmüş. Kral Arslan ve Kraliçe Lale, kızlarının bu başarılarını kutlamışlar. Artık Prenses Ayşıl, gündüzleri de uyuyabiliyormuş ve her gece ay ışığını kalbinde taşıyarak huzurla uyuyormuş.

Gümüş Krallığı, Prenses Ayşıl’ın cesareti ve Ayışığı Perisi’nin sihri sayesinde, her zamankinden daha parlak ve mutlu bir yer olmuş. Prenses Ayşıl, hem krallığını hem de kalbindeki ay ışığını hep sevgiyle korumuş.

Ve herkes, gökyüzünde parlayan ay ışığını her gördüğünde, Prenses Ayşıl’ın cesaretini ve iyiliğini hatırlamış. Gümüş Krallığı’nda, herkes mutlu mesut yaşamış.

Gökten üç elma düşmüş; biri bu masalı anlatana, biri dinleyene, diğeri de Prenses Ayşıl’a…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir