Külkedisi’nin Dilek Taşı

Bir zamanlar, uzak bir kasabada Külkedisi adında genç bir kız yaşardı. Babası vefat ettikten sonra, üvey annesi ve iki üvey kız kardeşiyle birlikte yaşamaya başladı. Üvey annesi ve kız kardeşleri ona hiç iyi davranmaz, onu hep evin işleriyle uğraştırırlardı. Sabahın erken saatlerinde kalkıp evi temizler, yemekleri yapar, bahçede çalışırdı. Yine de Külkedisi her zaman gülümserdi çünkü kalbinde iyilik taşırdı.

Bir gün, sarayda büyük bir balo düzenleneceği haberi kasabaya yayıldı. Tüm genç kızlar bu baloya davet edilmişti. Külkedisi’nin üvey annesi ve kız kardeşleri de heyecanla hazırlıklara başladılar. Ancak Külkedisi’nin bu baloya gitmesine izin vermediler. Üvey annesi ona sert bir sesle bağırdı: “Sen bir külkedisisin! Baloya gitmek senin neyine? Bütün işleri bitir, sonra belki düşlerinde baloya gidersin!” Üvey kız kardeşleri ise gülerek ona alaycı bir şekilde baktılar.

Külkedisi üzgün bir şekilde odasına çekildi. Pencereden dışarı bakarak yıldızlara doğru fısıldadı: “Keşke ben de o baloya gidebilseydim…” Gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

Tam o sırada odasında hafif bir ışık parladı. Gözlerini açtığında, karşısında büyüleyici bir peri duruyordu. Peri gülümseyerek ona yaklaştı: “Merhaba sevgili Külkedisi, dileğini duydum. Sana yardım etmeye geldim.”

Külkedisi şaşkınlıkla sordu: “Gerçekten mi? Ama nasıl?”

Peri sihirli asasını salladı ve yerde duran eski bir balkabağı aniden görkemli bir arabaya dönüştü. Evin önündeki fareler de yakışıklı atlara dönüştü. Sonra Külkedisi’ne dönerek elini uzattı. “Ve şimdi sıra sende.” dedi. Birkaç saniye içinde Külkedisi’nin eski püskü kıyafetleri parıltılı bir elbiseye, ayaklarındaki yırtık ayakkabılar ise camdan yapılmış zarif ayakkabılara dönüştü.

“İşte hazırsın!” dedi peri. “Ama unutma, bu büyü sadece gece yarısına kadar sürecek. Saat on iki olduğunda her şey eski haline dönecek.”

Külkedisi heyecanla: “Teşekkür ederim! Teşekkür ederim peri!” dedi ve hızla arabaya bindi.

Sarayda herkes Külkedisi’ni gördüğünde gözlerine inanamadı. Parıltılı elbisesiyle o kadar güzel görünüyordu ki, kimse kim olduğunu bile anlayamadı. Prens ise onu görür görmez ona doğru yürüdü. “Gecenin en güzel kızına dans teklif etme şansını bana verir misiniz?” dedi.

Külkedisi hafifçe gülümseyerek: “Tabii ki, prens.” dedi ve birlikte dans etmeye başladılar. Bütün gece boyunca prenses gibi hissetti. Ancak, saatin gece yarısına yaklaştığını fark ettiğinde panikledi.

“Gitmeliyim!” diye mırıldandı ve hızla balo salonundan çıkmaya başladı.

Prens şaşkınlıkla arkasından seslendi: “Bekleyin! Nereye gidiyorsunuz?” Ancak Külkedisi çoktan saraydan dışarı çıkmıştı.

Merdivenlerden hızla inerken, cam ayakkabılarından biri ayağından çıktı. Fakat duracak vakti yoktu. Arabasına binip hızla saraydan uzaklaştı. Gece yarısı olduğunda, Külkedisi eski kıyafetlerine döndü ve balkabağı yine balkabağına, fareler de yine farelere dönüştü. Ama olan biten Külkedisi için bir rüya gibiydi.

Ertesi sabah, tüm kasabada bir söylenti dolaşmaya başladı. Prens, baloda tanıştığı gizemli kızın kaybolan cam ayakkabısını bulmuş ve o ayakkabı kimin ayağına tam olursa, onunla evleneceğini ilan etmişti. Üvey annesi ve kız kardeşleri bunu duyduğunda hemen heyecanlandılar. Külkedisi’ni yine evin işlerine boğup, kendileri prense hazırlık yaptılar.

Prens ve askerleri, kasabadaki tüm evleri tek tek ziyaret etmeye başladılar. Ayakkabıyı denemeyen kız kalmamıştı. Sonunda Külkedisi’nin evine geldiler. Üvey kız kardeşler heyecanla ayakkabıyı denemeye çalıştılar ama ikisinin de ayağına uymadı.

Tam prens gitmek üzereyken, Külkedisi sessizce yaklaştı ve usulca: “Bir de ben deneyebilir miyim?” diye sordu.

Üvey annesi alaycı bir şekilde güldü: “Sen mi? Saçmalama! O ayakkabı sana uymaz!”

Ancak prens Külkedisi’ne doğru eğildi ve ayakkabıyı ona uzattı. Külkedisi nazikçe ayakkabıyı ayağına giydi ve ayakkabı tam oldu!

Prens şaşkınlıkla: “İşte seni buldum!” dedi ve Külkedisi’nin ellerini tuttu. “Sen benim dans ettiğim kızsın!”

Külkedisi gülümsedi. Üvey annesi ve kız kardeşleri donakaldılar. Külkedisi onlara dönüp: “Bana yaptıklarınız için size kızgın değilim. Ama artık kendi yoluma gitme vaktim geldi.” dedi.

Prens, Külkedisi’ni sarayına götürdü ve orada büyük bir düğün yapıldı. Külkedisi artık sarayın prensesiydi. Üvey annesi ve kız kardeşleri ise yaptıklarından pişman oldular, ancak Külkedisi onlara karşı her zaman iyi kalpli ve affedici davrandı.

Böylece Külkedisi, hayatı boyunca mutluluk içinde yaşadı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir